Artık temiz yaşamak gitgide zorlaşıyor. Beslenirken, soluduklarımızla, dokunduklarımızla hatta zihnimizden geçirdiklerimizle o kadar çok toksine maruz kalıyor ki bedenimiz… 

 

Hayatımızda pestisit, trans yağ, mısır şurubu, ağır metal, hava kirliliği, plastik, temizlik kimyasalı, ilaç, kimyasal kozmetik, solvent, BPA… gibi birçok toksin var. Ve bunların 20 yıla kadar vücudumuzda kaldığını artık biliyoruz. Mental toksin diye bir şey de var, zihnimizin ürettiği olumsuz düşünceler de toksin yaratıyor. Düşüncelerimizi de arındırmamız şart.

Çevremizi, doğamızı, dünyamızı kirlettikçe, daha doğmamış bebekler bile bundan nasibini alıyor. Yeni yapılan bir araştırmada göbek kordonunun, doğmamış bir bebek için zararlı maddelere karşı filtre görevi görmediği saptanmış. Yapılan araştırmalarda göbek bağında 480 adet ciddi oranda zararlı kimyasallar, ağır metaller ve mikrokirleticiler belirlenmiş. Bunların aynıları, yeni doğmuş bebeklerin kanlarında da ölçülmüş. Zararlı moleküllerin ana sebepleri arasında kimyasal tarım ilaçları, şehirlerde kullanılan böcek ilaçları, fosil yakıtların tüketilmesi sonucu havaya ve çevreye yayılan zehirli gazlarla plastiklerden yayılan mikropartiküller gösterilmekte.

Tüm bu hastalıkların etkileri ise çocuklarda IQ düşüklüğü, ruh halinde ani değişimler ve davranış bozuklukları olarak kendini gösterebiliyor. Sadece 2008 yılında civa zehirlenmesi ve anne karnında alınan kurşun molekülleri yüzünden, ABD’li çocuklar için 56 milyar USDlik sağlık harcaması yapıldığı belirtiliyor. Avrupa Birliği çapında ise anne karnında maruz kalınan tarım ilaç artıkları yüzünden, her sene yaklaşık 146 milyar Euro’luk sağlık harcaması yapıldığına dikkat çekilmiş. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 5 yaşından küçük çocukların yüzde 40’ının çevresel kirlenme yüzünden çeşitli hastalıklara maruz kaldığını saptamış durumda.

Zaten bana göre tüm hastalıkların temeli kronik toksisite. Toksemia deniyor tıbbi adına, “toksinli kan” da diyebiliriz.

Kasa fişlerinde bulunan Bisfenol A maddesi, hormonların bozulmasına neden oluyor.

Hemen hemen her gün iç içe olduğumuz yazar kasa fişleri sağlığımıza zarar veriyor. Uzmanlar yazar kasa fişlerinde ince şerit halinde kullanılan Bisfenol A maddesinin, hormon bozulmasına neden olduğunu belirtiyor.

Bu madde, hormon yapısında olan bir maddedir. Yani vücudumuza alındığı zaman hormonlarımız gibi hareket eder, özellikle de kadınlık hormonu östrojen gibi hareket eder.

Bisfenol A maddesine sık maruz kalan hamilelerin bebeklerinin, tiroid fonksiyon bozukluğu, obezite ve hiperaktivite riski taşıdığını gösteren çalışmalar var. Çocuklarda erken ergenlik, kadınlarda erken menopoz, meme kanseri, böbrek rahatsızlıkları, astım ve kalp damar hastalıklarına yol açabiliyor.

Mikroorganizmaların da toksinleri var: Kandidaya dikkat!

Kandida, bağırsaklarda az sayıda bulunması gereken bir mantar/maya çeşidi. En önemli görevi, az sayıdayken bizim için ağır metalleri temizlemektir. Ancak bağırsak flora bozukluklarında miktarı artarak çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilirler.

Kandidalar yaşayabilmek için şekere ihtiyaç duyar. Şekeri fermente ederek enerji üretir, bu sırada atık ürün olarak alkol, asetat ve diğer toksinleri salgılarlar.

Kandidal toksinler;

  • Kan-beyin bariyerini geçerek, mikroglia denilen sinir hücrelerinde enflamasyon yaratır, zihinsel ve duygusal belirtilere sebep olur.
  • Metilasyon döngüsü esnasında Metionin aminoasitinden atık ürün olarak Homosistein açığa çıkar. Homosistein, özellikle kalp ve damar endoteli için toksik olup yüksekliği kalp hastalığı ve kalp krizi ile ilişkilidir. Homosisteinin uzaklaştırılması ‘metionin sentaz’ enzimi yardımıyla tekrar metionine dönüştürülerek yapılır. Kandida aşırı ürediğinde “asetaldehit” adlı bir toksin salgılar. İşte bu toksin metionin sentaz enziminin aktivitesini düşürür. Homosistein metionine dönüşemez ve kalp hastalığı riski artar.

Instagram’daki toksin post’umdaki görsellerden detayları inceleyebilirsiniz.

Ağır metaller yağ dokusunda birikir.

Civa, kurşun, alüminyum, kadmiyum, arsenik… gibi ağır metallerle kirlenmiş hava, toprak ve su kaynakları canlıların yaşamını olumsuz etkilemekte ve sayısız sağlık problemine sebep olmaktadır.

Artık bitkilerden de ağır metal alıyoruz. Tarım ilaçları sebebiyle toprak florasında yer alan ve topraktaki mineral oluşumunun en önemli bileşeni olan saprofit bakteriler öldüğü için bitkiler mineral yerine ağır metali çekiyor. Çünkü hücreler arasındaki iletişimi sağlamak için bitki de bir materyal arıyor.

Piyasada satılan ruj ve dudak parlatıcılarının %70’inde kurşun bulunuyor. Ortalama makyaj yapan bir kadının yaşamı boyunca ortalama 1,5 kg ruj ve dudak parlatıcı yuttuğu düşünülüyor.

Alzheimer hastalığı ve alüminyum ilişkisi modern tıpta da artık net. Ve alüminyum her yerde. Alüminyum, folyolarda ve en çok antiasitlerde var. Alüminyumun vücutta tutulmasına neden olan florür (flor, F) de biyobirikim kimyasallarından biri ve sadece diş macunlarında değil; sigara, tavuk bulyon, donmuş gıdalar, hazır çorbalar, gazlı içecekler ve organik olmayan meyve sularıyla şehir şebeke suyunda da var. Florürün saymakla bitmeyen zararları için Bir kitle imha silahı olarak Florür başlıklı post’umu okuyabilirsiniz.

Ağır metallerin vücuttan uzaklaştırılmasında en çok spirulina, klorella ve kişniş kullanılıyor, ama ağır metal detoksunu kendi kendine yapmak tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Dokularda yıllardır birikmiş olan metallerin tekrar dolaşıma girme riski sağlığımızı çok daha fazla bozabilir.

İyi bir detoks için neler yapmalıyız?

Toksinlerden kurtulabilmek için vücudumuzdaki arınma sistemlerinin çalışır halde olmasına dikkat etmemiz şart. E bi yerden atılması gerek bu toksinlerin değil mi?

Karaciğeri korumalı, kabızlığı engellemeli; gluten-süt-süt ürünü-şeker-trans yağ-mısır şurubu-hazır gıda vb şeylerden uzak durmalı, iyi uyumalı, yeteri kadar su içmeliyiz. Detoksla hayatımızda kalıcı değişiklikler yapmak önemli. Evimizdeki pet şişe ve plastikleri, teflon kapları, kimyasal temizleyicilerle kimyasal kozmetikleri azaltmalı; her türlü küfün oluşmasını engellemeliyiz, elektronik cihazlarla ilişkimizi azaltmalıyız, sebze meyveleri çok iyi yıkamalı; karbonatlı ve sonra sirkeli suda bekletip tüketmeliyiz. Selenyum ve glutatyon zengini gıdalarla beslenmeliyiz.

Detoks mekanizmalarının şefi, karaciğer

Karaciğerimizin kapasitesi de bir yere kadar. Peki o yetmediğinde bu toksinler ne oluyor dersiniz? Birkaç mekanizma var. Kemiklerden ve bağ dokusundan kalsiyum ve magnezyum çekerek tuz haline getirmeye çalışır:

  1. Dokulara hapseder.
  2. Tiroidde nodül, böbrekte ve safra kesesinde taş, rahimde miyom, yumurtalıkta kist, cilt altında lipom oluşur.
  3. Yağ dokusunda depolar, özellikle de göbek çevremizde. Göbek çevresindeki yağ dokusu tam bir saatli bombadır. Metabolik olarak aktif, organları çevreler ve sonunda bozuk bir endokrin organ gibi hareket eder. Özetle yağ dokusu, enerji sağlayan mitokondrilerimize zarar verebilen bu toksinler için depolama işlevi görür.

Bu gerçeği kanıtlayan yakın tarihli bir çalışma, kilo verme ameliyatının (bariatrik cerrahi) yağdan kan dolaşımına toksik bileşikler salabileceğini gösteriyor. Hatta kanda tespit edilen bu toksinlerden bazılarının en az 10 yıldır kullanımı yasaklanmış olan bazı Poliklorlu bifeniller (PBC) olduğunu biliyoruz. Yani en az 10 yıldır yağ dokusunda depolanıyorlar. Ve vücudumuz bu yağ dokusunu bize zarar vermemek için tutuyor. Çünkü yağ dokusu eridiğinde içindeki toksinler ve inaktif hormonlar dolaşıma katılacak ve biz hasta olacağız. Hastalık derken halsizlikten tutun, Parkinson’a ve kansere kadar geniş bir yelpazeden bahsediyorum. Özetle iyi kilo verme, yavaş olmalı ve sağlıklı detoksifikasyon adımlarını takip etmeli.

Bor detoksta neden önemli?

Detoks deyince bor’dan bahsetmemek olmaz. Bor kaynağı olan meyve, sebze, bakliyat, baklagiller ve fındığı beslenmemize dahil etmemiz şart.  Bor, sıklıkla göz ardı edilen, yeterince bilinmeyen “kapı koruyucu” minerallerden biri. Yediğimiz tüm sağlıklı yiyecekleri vücudumuz için erişilebilir hale getirir ve yaşlandıkça başımıza gelmesinden korktuğumuz bazı durumları önler. Ayrıca organik gıdalardaki bor miktarı, konvansiyonel tarımla üretilenlere oranla daha fazla. Kimyasal gübreler de topraktan bor alımını engelliyor. İyi toprakta yetiştirilen organik bir elma 20 mg bor içerirken, kimyasal gübre ile yetiştirilirse bu miktar 1 mg’a düşebiliyor. Kötü beslenme alışkanlıkları ve kimyasal gübre, gıdadan bor alımımızı düşürebiliyor. İşte, organik beslenmek için bir sebep daha. Bor ayrıca bağışıklık ve antioksidan savunma kapasitesini artırıyor.

Bor, köklü biyolojik fonksiyonları ve antioksidan etkileri nedeniyle temel mikro besin olarak kabul ediliyor. İnsan kan kültürlerinde yapılan ayrıntılı bir çalışma, bor bileşiklerinin kan dokusunda metal kaynaklı hasarlara karşı önemli bir koruma sağladığını gösteriyor. Farklı metal toksisiteleri nedeniyle üreme hücrelerinin maruz kaldığı hasarlarla ilgili olarak, bor bileşiklerinin koruyucu etkileri aracılığıyla oksidatif DNA hasarını önlemek için yeni antioksidan roller sunuyor ve ayrıca potansiyel yeni yönelimler öneriyor.

Flor’un vücuttan uzaklaştırılması için en iyi çözüm de bor.

Bor’un detaylarına şuradaki yazımdan ulaşabilirsiniz.

Glutatyon ve NADH takviyeleri

Glutatyon da NADH da tüm vücutta doğal olarak üretilen, özellikle karaciğer ve beyin hücrelerinde etki gösteren güçlü antioksidanlardan biri. Sağlıklı kalmak ve hastalıklardan korunmak için gerek duyduğumuz en önemli moleküllerden. Yaşlanma, kanser, kalp damar hastalıkları, bunama (demans) ve birçok kronik/dejeneratif hastalığın önlenmesinde temel öneme sahip.

Beynimiz uykuda detoks olur

İyi bir gece uykusu, beyni tam anlamıyla temizler. Uyuduğumuzda, beta-amiloid olarak bilinen toksik bir protein beyinden atılır ve bilişsel gerileme riskini azaltır.

Vücudun toksinlerden kurtulmak ve işlerin sorunsuz çalışmasını sağlamak için zaten kendi süreçleri var. Beyne gelince, aslında detoksifikasyona adanmış bütüncül bir sisteme sahip. Beyin uykuya geçince çalışmaya başlayan sistem, metabolik işlemlerde ortaya çıkan yan ürünleri ve atık proteinleri beyin hücrelerinden uzaklaştırıyor.

İlk olarak, glimfatik sistemin kanalları beyin omurilik sıvısı ile dolar. Bu sıvı, ağ boyunca akarken proteinler, toksinler ve diğer atık ürünler gibi “çöpleri” toplar.

Beyin daha sonra bu atığı, vücutta hareket ettiği ve diğer herhangi bir atık türü gibi dışarı çıktığı drenaj bölgelerine atar. Lenf sistemi, böbrekler ve bağırsaklar -kalkar kalkmaz ilk yaptığımız işleri düşünün. Her gece yeterince uyumak, beynin doğal detoksifikasyon sürecini desteklemenin en iyi yollarından biri. Daha detaylı bilgi için lütfen İyi gece uykusu, beyni temizler yazımı okuyun.

Aşağıdakilere Evet’iniz çoksa toksin birikimine dikkat!

  • Yorgun ve halsizim.
  • Uyku sorunlarım var.
  • Eklem ve kas ağrılarım oluyor.
  • İdrarım koyu renkli ve rahatsız edici kokuyor.
  • Kabızlık sorunu yaşıyorum.
  • Sıklıkla huzursuz, sinirli, kaygılı ve depresif hissediyorum.
  • Dalgınlık, unutkanlık, hafıza, konsantrasyon sorunları yaşıyorum.
  • Sık sık başım ağrıyor.
  • Saç dökülmesi, akne ve egzama sorunlarım var.
  • Göbeğimden kurtulamıyorum.
  • Göz altlarımda mor-siyah halkalar ve torbalar var.
  • Tiroid ve osteoporoz (kemik erimesi) sorunum var.
  • Enerjimi artırmak için kahve yetmiyor.
  • Alkol alınca uykum kaçıyor.
  • Bazı yiyeceklere karşı hassasiyetim var.
  • Astım, bronşit, tiroid gibi sağlık problemleri yaşıyorum.
  • Tekrarlayan Candida (mantar), bağırsak paraziti ve boğaz enfeksiyonları gibi sorunlar yaşıyorum.
  • İnfertilite, myom sıkıntılarım var.
  • Fibromiyalji ve kronik yorgunluk yaşıyorum.
  • Elektromanyetik radyasyona yakın ortamda yaşıyorum/çalışıyorum.
  • Evimde/ iş yerimde rutubet kaynaklı küflenmiş alanlar var.
  • Florürlü diş macunu kullanıyor, klorla temizlenen havuzda yüzüyorum.
  • Ailemde MS, Parkinson, Alzheimer, ALS öyküsü var.
  • Geçmişte sarılık, meme kanseri, akciğer kanseri, endometriozis tanısı aldım.
  • Sigara, alkol kullanıyorum.
  • Civa, arsenik gibi ağır metallere maruz kaldım.
  • Botoks yaptırıyorum, silikon meme implantım var.
  • Vücudumda dövme/piercing var.
  • Hormon düzenleyici ilaç, mide koruyucu ilaç ve antibiyotikleri sık kullanıyorum.
  • İshal, migren ve alerji için düzenli ilaç alıyorum.
  • Deterjan, boya, dezenfektan, klor gibi toksik kimyasallarla evimde/işyerimde haşır neşirim.
  • Midye, suşi, büyük balık (ton, somon, kılık vb) sık tüketirim.
  • Mutfağımdan teflon ve granit tavalarla tencereler, plastik kaplar, alüminyum folyolar eksik olmaz.
  • Mangalda et ve tavuğa bayılırım, sık sık yaparım.
  • Evimi ve işyerimi kimyasal temizlik malzemeleriyle temizlerim.
  • İşlenmiş ve hazır gıdaları sıklıkla tüketirim.
  • Gıda intoleransı sorunum var.
  • Dişlerimde çok sayıda amalgam dolgu var.
  • Geceleri sık uyanırım, uyku sorunları yaşarım.
  • Pencereleri açılmayan, havalandırması yetersiz bir yerde çalışıyorum.
  • Evimdeki/işyerimdeki böcekler için haşere öldürücü kimyasalları sıklıkla kullanırım.
  • Karaciğer yağlanmasından muzdaribim.
  • Kahve uykumu kaçırmıyor.
  • Bir kadeh alkol alınca sızıyorum.

Kaynak: https://rezancezan.com/toksin-yukunuz-ne-kadar/